tag:blogger.com,1999:blog-85288806062946798562024-03-12T22:13:36.022-07:00Saglığını Dusunen Herkez İcin Makaleler.http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.comBlogger154125tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-91139135955296059202011-11-21T14:46:00.000-08:002011-11-21T14:48:21.862-08:00öksürükSolunum yollarına giren yabancı maddeleri ya da içeride oluşan bronş salgısı, kan, balgam gibi patolojik maddeleri dışarıya atmak için bir refleks biçiminde ortaya çıkar. Şiddetli bir soluk vermeyle birlikte gırtlağın kapanmasını sağlayan ses tellerinin kasılmasıyla oluşur. Göğüs kaslarının bu sıradaki ani kasılmasına karın kasları da eşlik eder. Soluk borusunun içindeki basıncın yükselmesi gırtlağı açılmaya zorlar ve zorlanan gırtlaktaki ses tellerinin titreşimi tipik öksürük sesinin çıkmasına yol açar. Öksürük solunum yollarının herhangi bir bölümünün uyarılmasıyla gelişen bir refleks değildir.<br />• Kuru öksürük:<br />Öksürük sesi yalnızca ses tellerinin titreşimiyle oluşur. Hasta balgam çıkarmaz. Bu tip öksürük genellikle şu durumlarda görülür:<br /><br />a) Balgam oluşturmayan -gırtlak, soluk borusu ve bronş iltihaplarında;<br /><br />b) Plörezi gibi akciğer zan hastalıklarında.<br />Veremin başlangıç döneminde görülen kesik öksürük de bir tür kuru öksürüktür.<br /><br />• Balgamlı öksürük:<br />Ses tellerinin gerilmesiyle ortaya çıkan sese balgam parçacıklarının solunum yolları boyunca hareketiyle oluşan sesler de eklenir. Değişik miktarlarda da olsa balgam her zaman vardır, ama hastanın küçük çocuk, yaşlı vb. olması gibi durumlarda öksürükle dışarı çıkarılamaz, yutularak mideye gider. Öksürüğün kuru ve balgamlı olmak üzere başlıca iki tipi vardır. Ama öksürük bunlardan farklı olarakta ortaya çıkabilir.<br /><br />• Nöbet halinde öksürük:<br />Derin ve gürültülü bir soluk almayla kesilen, arka arkaya şiddetli öksürüklerden oîuşur. Tipik olarak boğmacada görülür, ama bronş mukozasının zedelendiği durumlarda ya da solunum yollarına yabancı cisimler kaçtığında da ortaya çıkabilir.<br /><br />• Havlar gibi öksürük:<br />Kuru ve hastanın sesi kısıktır. Larenjit, difteri vb. hastalıklara bağlı ses telleri iltihabında, özellikle de küçük çocuklarda akut gırtlak-soluk borusu-bronş iltihabında görülür.<br /><br />• İki tonlu öksürük:<br />Farklı tonlarda iki sesin birleşmesiyle ortaya çıkar. Seslerin biri gırtlakta ses telleri düzeyinde, öbürü daha aşağıda, soluk borusu ve bronşlarda oluşur.<br /><br />• Kuru, kısık öksürük:<br />Yüksek sesli bir öksürük değildir, ama çok rahatsızlık verir. Gırtlakta tümör ya da verem gibi ses tellerinin ağır lezyonlarmda görülür. Daha önce de açıklandığı gibi öksürüğün kuru ve balgamlı olmak üzere başlıca iki tipi vardır. Ama öksürük bunlardan başka bazı özel biçimlerde de ortaya çıkabilir.<br /><br /><br />Öksürük Nasıl Geçer?<br /><br />Öksürüğün tedavisi bağlı olduğu hastalığa yönelik olmalıdır. Kuru öksürük, hava kirliliği veya sigara gibi tahriş nedenleri ortadan kaldırıldığı zaman çoğunlukla kesilir. Güzel bir havalandırma ve havanın nemlendirilmesiyle birlikte öksürük büyük oranda azalır.<br />Enfeksiyon kapılmış ise bu öksürük, antibiyotiklerle tedavi edilmelidir. Enfeksiyonlardan kaynaklanan öksürükler, mikropların akciğerlerde birikmemesi için, kesilmeyip aksine desteklenir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-31221887517214070272011-11-17T11:52:00.000-08:002011-11-17T11:54:15.947-08:00sağlıklı olmak için öneriler1. Boynunuzu rahatlatın.<br />Her gün boynunuzu rahatlatan egzersizler yapmayı ihmal etmeyin. Kronik baş ağrılarının büyük bölümünün nedeni, boynun üst kısmındaki sinirlerde, çok oturmaktan kaynaklanan zedelenmelerdir.<br /><br />2. Asitli içecek yasak.<br />Bu tür içeceklerin içindeki asitler, diş minelerinin zayıflamasına neden olur. Bu soruna en çok çocuklarda rastlanır. Meyve sularında da belirli miktarda asit bulunduğundan, onları da biraz sulandırarak içmek gerekir. Aslında en iyisi, su içmektir.<br /><br />3. Kalbinizi iyi koruyun.<br />Kalbinizi kontrol ederek, size ne tür ipuçları verdiğini anlamaya çalışın. Her zaman yaptığınız egzersizlerin sonunda, ya da işyerinizdeyken göğsünüzde rahatsız edici bir ağrı oluyorsa, bir doktora görünmenin vakti gelmiş demektir.<br /><br />4. Hazır yemeklerin keyfini çıkarın.<br />Birçok insan, aşırı yağlı oldukları için fast-food'dan uzak durur. Oysa, çok yağlı olmadığı sürece, bu tür yemeklerin arasında da sağlığınız için faydalı olanları vardır. Hint ve Çin yemeklerini deneyebilirsiniz örneğin.<br /><br />5. Ayaklarınıza önem verin.<br />Her akşam, ayak parmaklarınızı içe doğru kıvırın ve evin içinde bu şekilde on dakika boyunca yürüyün. Bu egzersiz, dengenizi mükemmelleştirmek ve ayak bileklerinizdeki ağrılardan kurtulmak için idealdir.<br /><br />6. Sebze yeyin.<br />Kanserden korunmak için, selenyum yönünden zengin besinleri daha çok tüketin. Selenyum, kanserin en önemli düşmanlarından biridir ve en çok koyu yeşil, lifli sebzelerde bulunur.<br /><br />7. Yüzün. Yüzmeye başlamak için hiçbir zaman geç değildir. Yüzme, vücudunuzdaki tüm kasları çalıştırır.<br /><br />8. Balık yeyin.<br />Haftada en az iki kez uskumru, sardalya ve somon gibi derin deniz balıkları yiyin. Balık yağında bulunan omega 3 adlı asit, neredeyse bütün hastalıklara iyi gelmektedir.<br /><br />9. Ölçülü için.<br />Alkol alırken dikkatli olun. Üst üste içmektense, zaman zaman birkaç kadeh hafif içkilerle midenizin rahatlamasına izin verin.<br /><br />10. Uykunuza dikkat edin.<br />Her gece sekiz saat uyumaya çalışın. Geç yatmak zorunda kaldığınız gecelerde ise alkol almamaya dikkat edin.<br /><br />11. Temizlik maddelerinizi yenileyin.<br />İçinde birçok zararlı kimyasal madde bulunan çamaşır suyu gibi temizlik maddelerinizi seçerken dikkat edin. İçinde çok fazla kimyasal bulunan maddeler, çocuk astımına davetiye çıkarmaktır.<br /><br />12. Kulakları temizlerken dikkat edin.<br />Kulak çubuklarıyla yapılan temizlikte dikkatli olmak gerekiyor. Dikkatsiz bir temizlik sırasında kulak zarına hasar verilmesi hiç de az rastlanan bir durum değildir.<br /><br />13. Spor yaparken sakatlanmayın.<br />Spor yaparken, önemli olanın çok çalışmaktan ziyade akıllıca çalışmak olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Birçok insan aşırı yorucu egzersizler yaparak sakatlıklara davetiye çıkarır.<br /><br />14. Yaşınız konusunda dürüst olun.<br />Kaç yaşında olursanız olun, o yaşın tadını çıkarmaya bakın. Kendinizi sosyal ortamlardan dışlamayın. +<br /><br />15. Zührevi hastalık testi yaptırın.<br />Bir tür zührevi hastalık olan chlamydia (en önemli belirtisi, idrar yollarındaki kaşıntı hissidir), şu an tüm yetişkinlerin yüzde 4'ünün başını ağrıtıyor. Tedavisi son derece kolaydır; ama tedavi edilmezse, daha ciddi sorunlara dönüşebilir.<br /><br />16. Gözlerinize iyi bakın.<br />Gözler, en kolay mikrop kapan organlarımızdandır. Gözlerinizi ovuşturmadan önce ellerinizi yıkamayı unutmayın. Kullandığınız havlunun temiz olmasına da dikkat edin.<br /><br />17. Kahvaltısız olmaz.<br />Kahvaltı, günün en önemli öğünüdür. Sabah saatlerinde bol vitaminli yiyecekler yemeye özen gösterin.<br /><br />18. Duyguları bastırmayın.<br />Ağlamak bir zayıflık işareti değildir. Kendinizi boş yere sıkarak, çeşitli psikolojik rahatsızlıklara davetiye çıkarmayın.<br /><br />19. Gölgeden yürüyün.<br />Güneşin güçlü ışıklarına doğrudan maruz kalmak cildinize zarar verecektir.Yaz aylarında özellikle dikkatli olun.<br /><br />20. Kemik sağlığına önem verin.<br />Kemik erimesi, 50 yaşını geçmiş kadınların üçte birini etkiliyor. Bunu önlemek için kilonuza dikkat edin ve egzersiz yapın.<br /><br />21. Dik yürüyün. Yürürken ve otururken sırtınızın dik durmasına dikkat etmek çok önemlidir. Bu sayede, sırt ve bel ağrılarının önüne geçmiş olursunuz.<br /><br />22. Sporu abartmayın.<br />Birçok insan, düzgün bir vücuda sahip olma hayaliyle spora birdenbire yüklenip sakatlanıyor. Vücudunuzun, yaptığınız spora alışması için ona zaman tanıyın.<br /><br />23. Su için.<br />Vücudunuzdaki sıvı miktarının doğru seviyede kalması gerekir. Her gün en az iki litre su için. Böylece fazla kiloların bedeninize yerleşmesini de önlemiş olursunuz.<br /><br />24. C vitamini alın.<br />Günün büyük bölümünü çalışarak geçirenler daha fazla C vitamini alarak yorgunlukla savaşabilir.<br /><br />25. Doktorunuza karşı dürüst olun.<br />Herhangi bir rahatsızlık nedeniyle doktora gittiğinizde, canınızı sıkan rahatsızlık her neyse doktorunuza doğrudan söylemekten çekinmeyin. Doktorunuzun, hastalıkların ne olduğunu anlaması için kesin belirtilere ihtiyaç duyduğunu ve zihninizi okuyamayacağını aklınızdan çıkarmayın.<br /><br />26. Sigarayı bırakın.<br />Sigara, birçok kanser çeşidinin ana sebeplerinden biridir.<br /><br />27. Başınızı kuma gömmeyin.<br />45 yaşının üstündeki erkeklerin mutlaka prostat kontrolünden geçmesi gerektiğini unutmayın. Prostat kanserinin tedavisi, eğer hastalık erken bir evrede teşhis edilmişse, son derece kolaydır.<br /><br />28. İnançlı olun.<br />Ruhsal yönünüzü geliştirmek, kendinizi daha güvende ve rahatlamış hissetmeniz açısından önemlidir.<br /><br />29. Dans edin.<br />Dans etmek, en eğlenceli egzersizlerden biridir. Müzik ve ritm vücudunuzun diri kalmasını sağlar.<br /><br />30. Kalbiniz için yürüş yapın.<br />Her hafta en az beş kez, 30-40 dakikalık yürüyüşler yapın. Yürüyüş, kalp sağlığı için çok önemlidir.<br /><br />31. Ceviz yeyin.<br />Daha sağlıklı ve uzun bir yaşam için her gün ceviz yeyin. Araştırmalar, düzenli olarak ceviz yemenin, insan ömrünü 10 yıla kadar uzattığını gösteriyor.<br /><br />32. Merdiven kullanın.<br />Asansör yerine merdivenleri kullanmayı tercih edin. Merdiven çıkmak, ideal bir kardiyovasküler egzersizidir.<br /><br />33. Yaratıcı yönünüzü öne çıkarın.<br />Birçok yetişkin, gündelik hayat içerisinde yaratıcılıklarını kullanamamaktan yakınır. Yaratıcı yönünüzü keşfetmek için zaman ayırın.<br /><br />34. Uzaklaşın.<br />Zaman zaman gündelik sorunlardan uzaklaşmak iyi bir fikirdir. Kendinize sessiz bir ortam yaratın, televizyonu kapatın ve sessizliğin keyfini çıkarın.<br /><br />35. Şarkı söyleyin.<br />Şarkı söylemeye başlamak için hiçbir zaman geç değildir. Araştırmalar, şarkı söylemenin endorfin hormonunu arttırdığını gösteriyor, unutmayın..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-33429437680114789912011-11-13T04:27:00.001-08:002011-11-13T04:28:21.810-08:00Cocuklarda Hırılıtı OlusumuÇocuklarda hırıltının bu kadar sık görülmesinin en önemli nedenileri hava yolları kıkırdaklarının daha yumuşak ve büyüklere göre çapının çok daha dar olmasıdır. Bu darlığa enfeksiyon veya alerji eklenince, kanal çok daralarak, nefes alırken ve veririken havanın zorlanarak geçmesine neden olmaktadır. Bronşiol da enfeksiyona bağlı bir balgam artışı da olacağından zorlanarak giren çıkan hava ıslık sesine benzer bir sesin çıkmasına neden olmakta, balgamı yerinden oynatmakta (bir bakıma fokurdatmakta) ve bu kulağımıza hırıltı ya da hışıltı olarak gelmektedir. Tabi ki bu arada zor giren ve çıkan hava oksijen alımını azaltacağı için beyin tarafından idare edilen bir mekanizma ile çocuk otomatik olarak daha sık nefes almak isteyecek ve bu da sık soluma olarak gözlenecektir.Anne ve babalar bu nedenle hırltılı nefes alma duyduklarında çocuklarının sık nefes aldığını tarif ederler. Ayrıca karnının sık sık inip kalktığı, sanki çocuk karnından soluyor gibi göründüğü de gözlemlenir. Ancak her ne olursa olsun hırıltılı nefes alıp veren bir çocukta balgam artışı, iltihap, bronşlarda kasılma ya da yabancı cisim gibi bronşları daraltarak hava geçişini engelleyen bir durum vardır.
Hırıltı ve nefes darlığı nasıl farkedilir ?
· Birinci olarak nefes sayısı artar.
· Çocuk öncelikle daha çok hava ve oksijen alabilmek için burun kanatlarını açar. Bu çocuklarda her nefes almada burun kanatlarında açılma ve oynamalar görülür. Normal şartlarda nefes alma zorluğu ve hırıltının olmadığı durumlarda burun kanatları nefese katılmaz.
· Aynı zamanda çocuk daha güçlü nefes almak için solunum kasları dediğimiz diyafram, göğüs kasları, boyun kasları vb. daha güçlü ve hızlı kasar. Bunun sonucunda o kasların olduğu yerlerde göğüs içine doğru bir çekilme olur. Alınan ve verilen nefesdeki havanın asıl zorlanması nefes verirken olur. Bunun nedeni nefes kaslarının bu dönemde daha az çalışmasıdır. Bu nedenle hırıltı daha çok nefes verirken olur. Bunu anne tarafından cızıltı şeklinde, ağzından gelen nargile sesi şeklinde, göğsü elleyince kedi mırıltısı şeklinde olabilir.
· Bazen ise horultu şeklinde olabilir. Ancak yukarıda belirtildiği gibi bazen üst solunum yolu kaynaklı sesler de hırıltı ile karışabilir. Bu nedenle özellikle küçük bebek ve çocuklarda iyi bir üst solunum yolu ve akciğer muayenesi yapmak gerekir. Dikkatli bir çocuk doktoru solunum sayınsında artışı, bahsedilen çekilmeleri, akciğeri dinleyince kulaklıktan gelen ıslık sesini (sibilans denir) fark edebilir. Yalnızca bebeklerde eğer özellikle huzursuza solunum seslerini değerlendirmek zor olabilir.
Çocuklarda hırıltılı nedenleri nelerdir?
Çocuklarda bronş daralmasına akciğerin bir bölümünü ya da tüm bronşları ilgilendiren daralmalar hırıltı yapabilir. Bu neden genellikle bronşun içinden kaynaklanan mikrobik olan ya da olmayan iltihabi nedenlerdir. Bunların başında çocuklarda en sık 6 ay ile 3 yaş arasında görülen bronşiolit gelir. Küçük çaplı bronşların sıklıkla virüsler tarafından iltihabıdır. Çocukların yaklaşık %10′u ilk 3 yaşta en az bir kez bronşiolit geçirir. Bunlardan yaklaşık %30’u bir kez daha geçirir. Bu çocuklarda önce virüsün yaptığı üst solunum yolu enfeksiyonu olan nezle ve grip bulguları görülür arkasından sıkışarak hırıltılı nefes alıp vermeleri gözlenir. Ayrıca bronşiolit geçiren çocukların enfeksiyon etkeni virüse karşı aşırı bağışıklık yanıtı verdiği ya da aksine az bağışık yanıt verdiği için etkenin uzun süre bronşiolde kaldığı iddia edilmektedir. Ancak bu çocukların ailesel bir alerjik hastalık yatkınlığı da olabilir. Erken çocukluk döneminde bu saptanamayabilir.
Gözde tutulması gereken bir ayrıntı yapılan çalışmalarda astımın ilk bulgusunun %70 oranında ilk 5 yaşta başladığıdır. Yani bu geçirilen bronşiolit astımın ilk atağı da olabilir. Yineleyen bronşiolit tablosu bu 3 neden açısından riskin olduğunu gösterir. Ancak yineleyen bronşiolit veya hırıltılı solunum yakınmasının olduğu durumlarda bu 3 ana neden yanında kistik fibrozis gibi doğuştan gelen akciğer hastalıkları, doğumsal akciğer anomalileri, mideden yemek borusuna oradan da akciğere olan kaçakların olduğu (gastroözafageal reflü) diğer bir çok hastalık da ayırt edilmelidir.
Solunum sisteminin üst kısımdaki ağız – burundan başlayarak en alt kısımdaki küçük bronşlara kadar olan seviyelerde enfeksiyonlar dışında bu yolu daraltan doğumsl anatomik bozukluklarda solunum sıkıntısı ve hırıltıya sebep olabilir. Vasküler halkalar, trakosöfageal fistül, kistik higroma, göğüs duvarı yumuşaklığı, bronşiyal kistler laringeal web, laringeal kist ve vokal kord parezileri örnek verilebilir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-57379455461166259192011-11-13T04:22:00.000-08:002011-11-13T04:23:47.486-08:00Bebekler Ne YemeliDEĞİŞİK TATLARI DÖRT AYDAN ÖNCE ÖĞRENMESİN!<br /><br />Pek çok anne-baba, özellikle büyükannelerin baskısıyla bebeklerine elma, armut, sebze suları yalatarak tatları ‘öğretmeye’ çalışıyor. Özellikle üç aydan sonra bebeklerin net görüş mesafesi uzuyor. Yemek yerken anne babasının elindeki çatalı takip ediyor, yemeği ağzına götürdüğünde yalanıyor. Bunun üzerine ebeveynler de ‘canı çekti’ diyerek yemek sularından bebeğe tattırıyor. Birkaç damla taze fasulye, bamya suyu ya da elmanın zararı yok ama bebek o lezzetli tatları hafızasına kaydediyor ve ileriki aylarda kendisine yapılan sebze püreleri (salçasız, tuzsuz ve yavan) ona lezzetsiz geliyor. Bu yüzden de kafasını çeviriyor, yemek istemiyor. Böylece anne-babalar bebeklerini kendi elleriyle iştahsızlaştırıyor.<br />ANNE SÜTÜ YETMİYORSA…<br /><br />Dört aydan küçük bebeklere ek gıda vermek gerekirse, sadece biberon maması verilmeli. Çünkü dört aydan küçük bebeklerin bağırsak ve pankreasında ek gıdaları sindirecek enzimler henüz olgunlaşmıyor. Verdiğiniz zaman severek yese bile, bebeğiniz hangi ayda neyi yemesi gerektiğini bilmiyor. Şalgam suyu veya çiğ köfteyi ve hatta kolayı da sevebilir ama onun için doğruyu biliyorsunuz. Bunu uygulamak sizin elinizde…<br />KRİTİK GEÇİŞ DÖNEMİ<br /><br />4-6 ayda ne verilmeli?<br />İşte burada bazı kritik kararlar vermek gerekiyor. Aslında ilk verilebilecekler meyve suları… Ancak meyve sularının lezzetini alan bebekleri sebze püresine alıştırmak zor olabiliyor. Bu yüzden, bebeğinizi 4.5-5 ay aralığına kadar kaşık maması ile destekleyip, bu aralıkta sebze püresine başlayabilirsiniz. Sebze püresine alışır alışmaz meyveleri ekleyebilirsiniz. Bu sayede minikler hem sebzenin lezzetsiz, yavan olabilecek tadını daha kolay kabulleniyor hem de her şeye daha kolay alışıyor.<br />Ne gibi zorluklarla karşılaşabilirsiniz?<br /><br />Dört aylık olana kadar bebekler kaşıkla ağızlarına verileni refleks olarak dilleri ile iterler. Bazı bebeklerde ise bu refleks dört aydan sonra da devam eder ve kaşıkla verileni ittiği için anneler de bebeğin o gıdayı sevmediğini düşünür. Oysa bu, bebeğin devam eden bir refleksi olabilir. Bu durumda bir süre daha (bebek biraz daha olgunlaşana kadar, mesela 7-10 gün) biberonla beslenmeye devam edilebilir. Bebeğin ağız tadının bizim beklediğimizden farklı olması da karşılaşılabilecek ikinci sorun. Yani bebeğinizin kabağı mı, havucu mu, bamyayı mı seveceğini önceden kim bilebilir? Dolayısıyla denemelerle bebeğinizin neyi daha çok sevdiğini yakalamanız mümkün. Peki ya çok severse o zaman hızla artıracak mıyız? Hayır! Az başlayıp yavaş yavaş arttırma kuralını uygulayacağız.<br />DOKUZ AYLIKKEN EV YEMEĞİNE GEÇİŞ TEKNİĞİ<br /><br />Bebeğiniz 9-10 aylık olduktan sonra ev yemeklerinden vermeye başlayabilirsiniz. Bebeklerin bu aylarda annebabanın yediklerini yemeye hevesleri oluyor. Onun bu zaafından yararlanabilirsiniz. Ancak ev yemekleri, kültürden kültüre değişen tatlarda pişiriliyor. Örneğin Güneydoğu mutfağı ağır baharatlı ve yağlı yemeklere sahip. Elbette bebeğinize dokuz aylıkken çiğ köfte veya acılı patlıcan dolması veremezsiniz. Ancak yemekleri pişirirken baharat ve tuz katma anında 1-2 kepçe ayırarak bebeğiniz için onu pişirmeye devam eder, kendinizinkine tuz, yağ ve baharat ekleyebilirsiniz. Dış görünüşü ile sizin yemeğinizin aynısı olan bu yemeğe heveslendiğinde bu zaafını kullanarak ev yemeklerine alıştırabilirsiniz. Ev yemeğini, mesela kereviz veya pırasayı çiğneyemeyen bir bebek için çatalla ezme öneriliyor. Mümkün olduğu kadar rondodan geçirmeden, ezerek yemeye alıştırmaya çalışın.<br /><br />YAŞASIN BEBEĞİM BİR YAŞINDA<br /><br />Aslında bir yaşından sonra verilmemesi gerekenleri saymak daha kolay:<br />Kafeinli içecekler, asitli içecekler, şeker ve çikolatalı abur cuburlar ile ciğer dışında hiçbir sakatat ve şarküteri ürünü verilmemeli. Bir yaşından sonra çatal-kaşık kullanma alıştırmaları yapılmalı. Ailenin diğer fertleriyle birlikte sofrada oturan çocuğun ayrı tabağı olmalı, neyi ne kadar tükettiğine dikkat edilmeli.<br />Bu yaş grubunda yeterli enerji ve protein almaları için her besin grubundan dengeli almaları gerekiyor.<br /><br />Protein, yağ ve karbonhidrat ihtiyaçlarını karşılayan besin grupları beş ana başlığa ayrılıyor:<br />Et, yumurta ve baklagiller: Protein, demir ve çinko kaynağı.<br />Süt grubu: Süt, yoğurt, peynir; protein ve kalsiyum kaynağı.<br />Tahıllar: Ekmek, makarna, bulgur, pilav, erişte, patates; kompleks karbonhidrat kaynağı.<br />Sebze ve meyveler: Lif, posa, C vitamini ve fruktoz (bir meyve şekeri) kaynağı. Yağlar: Her tür bitkisel ve hayvansal yağ bu grupta yer alıyor. Karbonhidratlardan iki kat fazla enerji sağlıyorlar.<br /><br />İki yaşından önce vermeyin!<br />● Çiğ veya az pişmiş yumurta<br />● Çiğ yumurta ile yapılan gıdalar: Başta mayonez!<br />● Midye<br />● Taze peynir: Pastörize süt kullanılmadan yapılan peynirler Çiğ veya az pişmiş yumurta<br />PRATİK ÖNERİLER<br /><br />● İlk günlerde tek çeşit başlayın ki, bebeğinizin bağırsakları birkaç yeni gıda ile birden ilgilenmek zorunda kalmasın. Ayrıca birkaç çeşit birden başlanırsa ortaya çıkan yan etkilerin hangi gıdaya bağlı olduğunu ayırt edemezsiniz. Yani her 2-3 günde bir tek çeşit verin. İkinci çeşidi, ilkine alıştıktan sonra verin.<br />● İlk ek gıdaların miktarı çok az olup yavaş yavaş artırılıyor. Örnek: Sebze püresi birinci gün 1-2 tatlı kaşığı ile başlanır. İkinci gün 3-4 çorba kaşığı, üçüncü gün 7-8 çorba kaşığı, dördüncü gün yarım kase ve beşinci gün bir kase olarak giderek artırılır. Amaç, yine bağırsakları zorlamadan alıştırmak. (Bir kase yaklaşık 150 ml. olarak kabul edilebilir.)<br />● Ek gıdalara başlandığı sırada bebek zaten biberon mamasıyla besleniyorsa ek gıda miktarı artırılırken yavaş yavaş biberon maması miktarı da azaltılıyor. Örneğin birinci gün 1-2 tatlı kaşığı sebze aç karna yedirilip üzeri mama ile tamamlanır. İkinci gün sebze, daha fazla mama daha az…. Böylece 1 kaseye ulaşılır ve o öğünden biberon maması çıkarılır. Sebzeye devam edilirken aynı yöntem (tabii yaşı uygunsa) meyve, yoğurt vs. için de uygulanır.<br />● Ek besinleri kaşık veya suluk ile verin, biberon kullanmayın.<br />● İlk ek besinleri öğle öğününde ve aç karna deneyin. Tok bebek yeni gıdaları reddedebilir.<br />● Verilecek miktarı bebeğinize bırakın. “Bu aydaki bebek en az 250 ml. yemeli” şeklinde bir standart olamaz. (Yine de yaklaşık 150 ml. yeterlidir.)<br />● Bebek, almadığı besinler için zorlanmamalı, bir süre sonra tekrar denenmeli.<br />● Ek besinleri annenin yorgun olmadığı, keyifli olduğu, bebeğine yeni bir şeyler verme heyecanını duyduğu zaman vermek daha uygun. Çünkü bebekler annedeki endişeyi, gerginliği hissediyor. Gülümseyerek verilen gıdaları ise pek reddetmezler..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-61362811676687510532011-11-13T04:19:00.000-08:002011-11-13T04:21:20.676-08:00Cocuklara Disiplini Öğretmek1. Çocuğunuzdan ne istediğinizi açık bir şekilde anlatın. Uzun kurallar listesi olmamalı. “Güvenilir olmayan şeyler yapma” demek yerine, “Yabancı insanlarla konuşma” demek daha etkilidir.<br /><br />2. Kendi savaşınızı seçin: Her negatif davranışla mücadele etmenize gerek yoktur. Örneğin, akşam yemeği saatinde çocuğunuz yemeğini odanın her yanına fırlatıyorsa çocuğunuza disiplin verirsiniz. Ancak bir sefer için bazı yemekleri elleriyle yemesine izin verebilirsiniz. Bunu defalarca yaparsa uyarırsınız, fakat küçük bir şey için disiplini kullanmak sizi tüketecektir ve çocuğunuzu da kural tanımaz hale getirecektir.<br /><br />3. Çocuğunuza yanlış davranışın hemen ardından disiplin verin. Burada davranış ile sonuç arasında açık bir bağlantı vardır. Eğer bir saat beklerseniz, çocuğunuz yaptığı yanlış ile sonuç arasında bağlantı kurmakta zorlanır.<br /><br />4. Çocuğunuzla doğrudan ilişki kuran bir sonuç oluşturun. Herkes için geçerli olan tek bir sonuç olmamalı. Örneğin, çocuğunuz ilginin merkezinde olmayı seviyorsa, yanlış bir davranış yaptığında onu odasında bir süre tek başına bırakın. Çizgi film izlemeyi seviyorsa, hatalı bir davranışında birkaç saatliğine ya da bir günlüğüne çizgi film izlemeyi yasaklayabilirsiniz..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-873044044138812072011-11-13T04:16:00.000-08:002011-11-13T04:19:02.396-08:00Kilo Vermeyi Ne Engeller1. “Ya hep ya hiç” zihniyetine sahip olmak:<br />Diyet yaptığınız günlerde nefsinize hâkim olamayıp bir paket cipsi midenize indirdiniz. Şimdi sadece bu nedenle bütün her şeyden vazgeçip, günlerdir diyet uğruna katlandığınız şeyleri bir anda silip atacak mısınız? Bu teslimiyetçi davranış sizi hiçbir yere götürmez. Başarının anahtarı kusursuzluk deşil, inatçılık ve devam ettirebilmektir.<br /><br />2. Okunmamış ve anlaşılamamış etiketler:<br />“Yüzde 95 daha az yağlı” yazması o ürünün sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Bu, yüzde 95 şeker anlamına da gelebilir. Bu nedenle ürünlerin içerisindekileri daha dikkatli okumaya ve bu tuzağa düşmemeye çalışın.<br /><br />3. Yeterince su içmemek:<br />Vücudunuzun acıkmakla susamak arasındaki farkı anlaması zordur. Bu nedenle canınız abur cubur istediğinde, bu isteği bastırıp bastırmadığını görmek için su içmeyi deneyin.<br /><br />4. Gerçekçi olmayan hedefler belirlemek:<br />“Gelecek ay 20 kilo vereceğim” gibi zor hedefler belirlemek yerine, daha küçük, daha ulaşılabilir hedefler belirleyin. Böylelikle istediğiniz sonucu almanız daha muhtemel olur. Bu da motivasyonunuzu artırır.<br /><br />5. Haftada 1 kilodan fazla kaybetmeyi beklemek:<br />Haftada bir kilodan fazla kaybetmek vücuttaki sıvıların ve değerli kas dokularının kaybı anlamına gelir.<br /><br />6. Zararlı ya da yasak yiyecekleri düşünmek:<br />Her yiyeceğin fazlası zarardır. Ayrıca eğer aklınızdan yemenizin yasak olduğu bir şeyi geçirirseniz bu düşüncenizin hemen ardından onu aşırı derecede arzulamaya başlarsınız.<br /><br />7. Diyete bağlamadan önceki yemek ziyafetleri:<br />Bu ziyafetler, uzun süreli diyet hedeflerinize ulaşmanızı zorlaştırır. Çünkü diyet öncesi çektiğiniz ziyafetlerle daha fazla kilo alır ve diyete başladığınızda vermeniz gereken daha fazla kiloyla karşılaşırsınız.<br /><br />8. Aç kalmak ya da büyük ölçüde kalori kısıtlaması:<br />Bu sadece beyninize, “açlıktan ölüyorum” sinyali gönderecektir. Beyne bu mesajın gitmesiyle metabolizmanız, sizin aç kalarak dışarı atmaya çalıştığınız vücudunuzdaki yağı muhafaza etmek için yavaşlayacaktır.<br /><br />9. Egzersiz yapmamak:<br />Haftada 3 kez, en az 30 dakika egzersiz yapmak kilo vermede en büyük yardımcılarınızdandır.<br /><br />10. Kilo vermeyi zorunluluk gibi algılamak:<br />Bunun yerine kilo vermeyi, yapmayı istediğiniz bir şey olarak düşünün. Bir manken gibi görünmek zorunda olduğunuzu hissetmek gerçekçi olmadığı kadar üzerinize de gereksiz ve aşırı bir baskı hissetmenize neden olur..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-82186088881806409642011-11-13T04:14:00.000-08:002011-11-13T04:16:44.801-08:00Çarpışık Dişler ve TedavisiAğız ve diş sağlığı konusunda gelişen teknikler sayesinde çapraşık dişlerin tedavisinin artık çok kolay olduğunu belirten uzmanlar, Incognito ortodonti tedavisi sayesinde çapraşık dişlerin estetik açıdan da sorun çıkarmayacak şekilde tedavi edildiğini söylüyor.<br /><br />Özellikle çocukluk döneminde başlayan ve geç kalınmış diş bozukluklarında uygulanan ortodonti tedavileri ile diş kusurları sorun olmaktan çıkıyor.<br /><br />Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, özellikle estetik açıdan yetişkin ve genç hastalarda uygulanan Incognito ortodonti tedavisi hakkında bilgiler verdi.<br /><br />Incognito Lingual Tedavi<br /><br />Yetişkinlerde ve gençlerde çapraşık dişlerin ortodonti tedavi sürecinde kullanılan incognito, dünyada en yaygın şekilde kullanılan lingual tedavi sistemidir. Dişlerimizin arka yüzeylerinin fizyolojik yapısından kaynaklanan girinti çıkıntılardan dolayı hem klinikte indirekt uygulamayı hem de laboratuvar aşamalarını gerektirir. Özellikle estetik görünüm açısından kaygı taşıyan tüm hastalarda kullanılabilir. Bu sistem braketlerin dişlerin ön yüzeyi yerine, arka yüzeyine yapıştırılması suretiyle onların tamamen görünmez olmasını sağlayan bir tekniktir.<br /><br />Diş yüzeyinde görünmez olması sebebi ile temizlenmesi kolay olan bu aparat, hastanın daha rahat kullanmasına yönelik tasarlanmıştır. Estetik kaygı oluşturmadığı için hastalar için uygundur. Kullanılan teller ve braketler her hastaya ayrı hazırlandığı için bilgisayarlı dizayn teknikleri ile üretilirler..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-55581030277796619082011-11-13T04:11:00.000-08:002011-11-13T04:13:35.589-08:00İdeal Kilo HesaplamaVücudunuzun orantısına göre ideal kilonuz ne olmalı? Şişmanlık sınırında mısınız, aştınız mı? Beden Kitle Endeksi ile ideal kilonuzu hesaplayabilirsiniz.<br /><br />Kimi bedeninden memnun olmaz, ne kadar zayıflasa mutlu değildir. Kimi, kilolarını görmez, balık eti olduğuna inanır. Her ikisi de psikolojik bir durumdur. İdeal kilonuz ve sağlıklı yaşamanız için bir standart var. Vücut ölçülerinizden olmanız gereken kiloyu hesaplayabilirsiniz. Bu yönteme Beden Kitle Endeksi deniyor.<br /><br />Beden kitle endeksi hesaplama<br /><br />Beden Kitle Endeksi = Ağırlık (kg) / Boy2 (m)<br /><br />Bunu bir örnekle açıklayalım…<br /><br />Zeynep’nin boyu 170 cm, kilosu 64 ise;<br /><br />Beden Kitle Endeksi = 64 / (1.70 x 1.70) = 64 / 2.89 = 22,14<br /><br />Beden kitle endeksi sonuçlarını değerlendirecek olursak<br /><br />- 18,5 ve aşağısı zayıf,<br /> 18,5 ile 24.9 normal,<br /><br />- 25 ile 29,9 hafif şişman,<br /><br />- 30 ile 34,9 1.derece şişman,<br /><br />- 35 ile 39,9 2.derece şişman,<br /><br />- 40 ve üstü Morbid (aşırı) şişman veya obez.<br /><br />Bu durumda Zeynep’nin ölçüleri normaldir. Siz de beden kitle endeksinizi bu yöntemle hesaplayabilirsiniz.<br /><br />Kilonuzu sabah aç karnına ve üstünüzde çok kalın kıyafetler olmadan, boyunuzu da ayakkabısız olarak ölçerek hesap yapınız..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-51051301742758537312011-11-13T04:07:00.000-08:002011-11-13T04:10:04.951-08:00Şeker Hastasının Hamile Kalması<span style="font-weight:bold;">Diyabetli kadın nasıl gebe kalabilir?</span><br />diyabeti olan kadınların gebe kalmadan birkaç ay önce özel takip ve tedavi programına alınarak, gebeliği sırasında diyabet ortaya çıkan kadınların ise yine düzenli takibin yanı sıra kişiye diyet ve egzersiz uygulaması ile sağlıklı bir bebek dünyaya getirebileceğini bildirdi.<br /><br />Doç. Dr. Lembe, AA muhabirine yaptığı açıklamada, diyabetle yaşamayı bilen, kontrollerini düzenli yaptıran ve hastalığı kontrol altında tutulan diyabetlinin sağlıklı bir bebek sahibi olmaması için ortada bir neden kalmadığını söyledi.<br /><br />Lembert, gebelik diyabetinin tüm gebelerin yüzde 3-5′i arasında görüldüğünü dile getirerek, gebelik şekeri olanların önce özel bir diyete alındığını belirtti. Hastalığın diyetle kontrol altına alınamaması halinde başka ilaç vermeye gerek kalmadığını fakat kontrol altına alınamayan hastalarda insülin tedavisini uygulamak gerektiğini kaydeden Lembet, gebelikte görülen şekerde bebeği bekleyen riskler bulunduğunu belirtti.<br /><br />Anneden bebeğe geçen glikozun bebeğin indirmeye çalıştığı sırada insülin denilen bir hormon salgıladığını, bunun sonucunda da bebeğin şişmanladığını anlatan Lembet, insülin tedavisinin bebeğe hiçbir zararı olmadığını çünkü anneye verilen insülinin bebeğe geçmediğini bildirdi..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-52970895319958375452011-11-12T03:33:00.000-08:002011-11-12T03:40:33.561-08:00Diş Eti HastalıklarıDişin diş eti dışında görünen bölümü diş minesi denilen sert bir tabaka ile kaplanmıştır. Bunun altında daha yumuşak bir yapı vardır. En içte ise diş özü vardır. Burada bol miktarda damar ve sinir bulunur. Diş gövdesi diş etine ve onun altındaki kemiğe girdiği bölümde daralır. Bu bölüme dişin boyun bölümü denir. Çene kemiği içinde kalan bölümüne ise dişin kök bölümü adı verilir. Diş kökü diş yuvasında çene kemiğine özel doku uzantıları ile sıkıca bağlanmıştır. Diş eti hastalıkları, diş çürükleri ağız kokusuna neden olabilir. Ağız kokusu olduğunda nedeni araştırılmalıdır. <br /><br /> <br /><br />Diş eti hastalıkları en önemli diş sağlığı sorunları arasındadır. Ağız hijyeninin bozukluğu ile yakından ilişkilidir. Başlangıç döneminden itibaren diş etleri kolay kanar. Diş eti kanamalarında diş hekimi muayenesi zorunludur. Diş etleri, diş yuvaları ve ağız tabanındaki iltihaplanmalar genel olarak diş eti hastalığı olarak bilinmektedir. Diş üzerindeki plaklar bunun en önemli nedenidir. Tedavi edilmeyen diş eti iltihapları çene kemiğinin de iltihaplanmasına ve zarar görmesine yol açabilir. <br /><br />Diş çürüğü, diş eti hastalıkları, sinüzit, bademcik iltihabı, solunum sistemi hastalıkları, sindirim sorunları, ağız bakım yetersizliği ağız kokusuna neden olabilir. Bu hal, sosyal ilişkileri de etkiler. Bazı metabolizma hastalıkları da ağızda kendine özgü kokular yapabilir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-15945049239913731902011-11-12T03:31:00.000-08:002011-11-12T03:32:54.865-08:00Diş ÇürümesiDiş çürüklerinin oluşmasında üç temel etmen bulunmaktadır: Duyarlı bir diş yüzeyi, mikroorganizmalar için elverişli yiyecek artıkları, bunların parçalanmasına ve asit oluşumuna yol açacak mikroorganizmaların varlığı. Besinler içinde diş çürümesine en çok neden olanlar karbonhidratlar, yani kabaca, şekerli gıdalardır. <br /><br />Dişler düzenli olarak fırçalanır ve bakımlarına özen gösterilirse, mikroplar onlara zarar veremezler. Diş çürüğü, dişte oyuklar yaparak dişin yapısını bozan ve kendi kendine iyileşmeyen bir hastalıktır. <br /><br />Dişler iyi temizlenmeyecek olursa, üzerinde besin artıkları ve mikroplar birikir. Ağız içerisindeki bakteriler yiyecek artıklarındaki şekerli maddeleri kullanarak onu saydam, yapışkan bir madde haline getirir ve dişler üzerine yapışmasını sağlar. Bu birikintilere plak denir. Bu plaklar bakterilerin diş üzerinde tutunmalarını da kolaylaştırırlar. Besinlerin tatlandırılması için kullanılan şekerli maddelerin içinde bulunan asit, dişlere zarar verebilir, ancak bakterilerin kendileri de asit oluşturabilmektedir. Asit diş minesinin erimesine neden olur. Böylece oluşan erime bölgelerinden giren mikroplar kolayca alttaki yumuşak dokuya ulaşabilirler. <br /><br />Asitler dişin koruyucu tabakası olan diş minesi üzerinde küçük delikçikler oluşturur. Bu delikler giderek genişler ve küçük oyuklar haline gelir. Diş minesinin erimesinden sonra çürük hızla ilerler, alttaki tabakada geniş ve derin bir oyuk meydana getirir. Diş çürüğü diş özüne doğru ilerledikçe dişler ağrımaya başlar. Çürük daha da ilerlerse diş özü bölgesinde ve çene kemiği içerisinde cerahat oluşmaya ve birikmeye başlar. Buna diş apsesi denir. Eğer diş hekimi tarafından daha başlangıcında tedavi edilmeyecek olursa çürük diş için daha zor, karmaşık ve pahalı tedaviler gerekebilir. Diş plağı, diş etlerinin önemli hastalık nedenlerinden biridir. Yemeklerden sonra dişlerin fırçalanması ve diş ipi kullanarak yemek artıklarının çıkarılması dişlerin çürümesini, diş eti hastalıklarının oluşumunu ve ilerlemesini önler. <br /><br />Dişlerin ağrımaması sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Diş ağrısının olması için diş çürüğünün çok ilerlemiş olması gerekir. Diş çürüklerinin tedavi edilebilir dönemde belirlenmesi için ağrı oluşmasını beklemeden senede en az iki kez diş hekimine giderek dişlerin muayene ettirilmesi gerekir. Diş hekimleri gerektiğinde dişlerin filmini çekerek gözle görünmeyen diş oyuklarını da belirleyebilirler..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-298751927218695742011-11-12T03:30:00.000-08:002011-11-12T03:31:20.973-08:00Diş İpi KullanımıDiş ipi, diş aralarında kalan yiyecek artıklarının uzaklaştırılması açısından çok yararlı bir araçtır. Çok küçük yaşlardan başlanarak uygun diş fırçalama ve diş ipi kullanma tekniklerinin öğrenilmesi gerekmektedir. <br /><br />Dişler fırçalandıktan sonra diş ve diş eti çizgisi ile dişler arasında kalan yemek artıklarının temizlenmesi için diş ipi kullanılır. Bu artıklar en önemli çürük nedenlerindendir. <br /><br />1. Otuz santimetre kadar diş ipi alınır. Diş ipinin bir bölümü bir elin orta parmağına diğer ucu da diğer elin orta parmağına dolanır. İpin bir bölümü ortada kalmalıdır.<br /><br />2. Ortada kalan ip bölümü işaret parmağı ile geriye doğru itilir.İp, dişler arasından geçirilir. Bu hareket sırasında sert olunmamalıdır. İp diş etine kadar indirildikten sonra ağız boşluğuna doğru diş aralarını sıyıracak biçimde indirilir. Bu sırada diş etinin kesilmemesine özen gösterilmelidir.<br /><br />3. Aynı uygulama diğer bir parça ip alınarak alt dişler için de tekrarlanır.http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-18934564910468864862011-11-12T03:29:00.000-08:002011-11-12T03:30:19.873-08:00Diş Fırçalama TekniğiDişlerimizi korumanın en etkili yolu düzenli olarak fırçalamaktır. Diş fırçalamanın ilk adımı doğru fırça seçimidir. En uygun fırça naylon ve orta sertlikteki fırçalardır. Ağız içinde kolay hareket ettirilmesi ve arka dişlere rahat ulaşabilme açısından fırçanın kafasının fazla büyük olmaması tercih edilir. Uygun fırça seçildikten sonra dişler en az günde iki kere düzenli olarak fırçalanır. Diş macunu ağza verdiği hoşa giden koku ve his nedeniyle diş fırçalanmasını kolaylaştırır. Diş parlatma tozları diş hekimi önerisi olmadıkça kullanılmamalıdır. Aşırı kullanımlar diş sağlığı açısından zararlıdır. <br /><br />Diş fırçalanmasında fırçanın duruşu dışındaki temel hareket aynıdır: Fırça diş eti çizgisine eğimli olarak yerleştirilir. Bu durum bozulmadan küçük dairesel hareketlerle dişler fırçalanır. Daha sonra fırça, bir fırça boyu kadar kaydırılarak fırçalama sürdürülür. <br /><br />1. Diş fırçası 45 derecelik açı yapacak biçimde tutulur ve diş eti hizasından başlanarak ağız boşluğuna doğru fırçalamaya başlanır. Dış yüzeylerden başlayan fırçalama sert darbeler halinde değil, yumuşak ve daireler çizecek biçimde, ön dişlerden arka dişlere doğru yapılmalıdır. <br /><br />2. Daha sonra dişlerin iç yüzeyleri aynı şekilde fırçalanır. Bu işlemde fırça eğik tutularak, diş etinden ağız boşluğuna doğru hareket ettirilir. <br /><br />3. Daha sonra dişlerin çiğneme yüzeyleri fırça düz olarak ileri geri hareket ettirilerek fırçalanır. <br /><br />Fırçalama işleminin en az iki-üç dakika sürmesi gerekir. Sağlıklı diş etleri fırçalama sırasında kanamaz.<br /><br />Diş fırçası kişiye ait bir araçtır, başkalarıyla paylaşılmaz. Diş fırçaları birkaç ayda bir, en geç altı ayda değiştirilmelidir. Gerektiğinde ara yüzlerin etkin olarak fırçalanmasını sağlamak üzere ara yüz fırçaları kullanılır. Bunlarla ilgili önerilerini almak üzere diş hekimine başvurmak gereklidir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-77963504253713179422011-11-12T03:27:00.000-08:002011-11-12T03:28:55.586-08:00Dişlerin Gelişimi veBozukluklarıAğızda kapanma bozukluklarına neden olan diş düzensizlikleri dişlerin çürümesini kolaylaştırır ve daha erken dönemde dökülmesine yol açar. Düzensiz dişler, alt ve üst çene arasındaki ilişkinin bozulmasına neden olabilir. Çiğneme ve temizleme güçlüğü yaratırlar, kötü ağız kokusuna yol açarlar.<br /><br />Düzensiz dişlerin en önemli nedeni süt dişlerinin zamanından önce yitirilmesi olabilir. Bunun sonucunda çıkan kalıcı dişler birbiri üzerine gelecek biçimde yerleşebilirler. Düzensiz dişler konuşma bozukluklarına ve görünüm bozukluklarına neden olabilir. <br /><br />Sigara dişlerde renk değişikliği yapar. Sigara içenlerin dişleri kahverengimsi bir renk alır. Canlılığını kaybetmiş olan dişler gri renkte görünür. Çocuklarda hatalı olarak kullanılan bazı ilaçlar da dişlerde renk değişikliğine neden olabilir. Aşırı derecede flor dişlerin sararmasına neden olabilir.<br /><br />Hamilelikte ve süt çocukluğu döneminde kullanılan antibiyotik vb. bazı ilaçlar dişlerde kalıcı renk değişikliklerine neden olabilir. Bu nedenle hekim önerisi olmaksızın ilaç kullanılmamalıdır..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-7189218989516301522011-11-12T03:25:00.000-08:002011-11-12T03:27:08.675-08:00YÜZ, GÖZ VE KULAK TEMİZLİĞİHer sabah yataktan kalkıldığında su ile yüzün yıkanması gerekmektedir. Gece uykudan önce, yüzün sabunla yıkanarak temizlenmesi yüz derisi üzerindeki günün kirini arındırır. Cildin doğal kimyasal yapısına uygun sabunlar yüz temizliği için tercih edilmelidir. <br />Çoğu zaman görme keskinliğinin kaybedildiği farkedilmeyebilir. Bu nedenle düzenli aralıklarla göz muayenesi yaptırılmalıdır. Görme bozukluğu olanların gözlük yerine kontakt lens kullanması oldukça yaygındır. Bazı kişiler sadece göz rengini değiştirmek için estetik amaçlı kontakt lens kullanırlar. Kontakt lens kullanımında temizlik çok büyük önem taşımaktadır. Bu temizliğe ilk gün nasıl uyuluyorsa kontakt lens kullanıldığı sürece de aynı titizlikle uyulması gerekmektedir. <br />Bazen güzelliği daha belirgin hale getirmek için başta göz çevresi ve kirpikler olmak üzere makyaj amacıyla yüze sürülen çeşitli maddeler kullanmaktadır. Öncelikle bu maddelerin kaliteli olması çok önemlidir. Buna rağmen göz çevresinde ve yüzde mikrobik ya da allerjik sorunlarla karşılaşılabilir. Makyaj yapılıyorsa her akşam yatmadan önce muhakkak göz çevresinde ve yüzde kullanılan makyaj artıkları uygun krem ve solüsyonlar kullanılarak ya da su ve sabunla temizlenmelidir. Makyaj temizliğinde kullanılan malzemelerin niteliği de en az makyaj malzemeleri kadar önemlidir. Bu tür malzemeler yeterince kaliteli olmadığında cildin yıpranmasına, sivilce ve siyah noktaların oluşmasına hatta lekelenmelere yol <br />Kulak temizliğinde kulak arkasının temizliği unutulmamalıdır. Kulak içine herhangi bir cisim sokulmamalıdır. Dış kulak yolunun zedelenmesi tehlikeli iltihaplanmalara neden olabilir. <br />Kulağa küpe takarken bunun kulakta allerji yapabileceği bilinmelidir. Bu nedenle kullanılacak küpelerin allerji yapma özelliği çok az olan altın ya da gümüşten yapılanları tercih edilmelidir. <br />Klipsi olmayan küpe kullananlar kulak memesinde delik açtırmaktadırlar. Bu deliği açarken kullanılan delici aracın ve peşi sıra takılan ip ya da halkanın mutlaka mikropsuz olması gerekir. Aksi takdirde kulak memesinde çok tehlikeli durumlara yol açabilecek iltihaplanmalar görülebilir. Ayrıca kulak memesine delik açılırken tek kullanımlık aletler kullanılmadığı taktirde bugün için çok yaygın hale gelmiş kan yolu ile bulaşabilen sarılık (hepatit B), AIDS (HIV) gibi, mikropların yol açtığı hastalıklara yakalanma tehlikesi vardır. Doğal olarak bu riskler kulak gibi vücudun başka yerlerine de takılan cildi delici takıların ve işlemlerin (dövme gibi) tümü için geçerlidir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-76044962664469361812011-11-12T03:23:00.000-08:002011-11-12T03:25:08.674-08:00Cilt TemizliğiVücuda ait kişisel temizlik ile pek çok hastalığın önüne geçilmektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse; ishalli hastalıklar, soğuk algınlıkları, cildin mikrobik hastalıkları, cildin mantar, uyuz ve bitlenme gibi parazitlerle oluşan hastalıkları ve bazı allerjik hastalıklar sayılabilir. Uygun vücut temizliği bir çok deri sorununu ve hastalığını önleyici ve ortadan kaldırıcı bir önlemdir. <br /><br /> <br /><br />Kişisel temizlik alışkanlıklarının önlediği diğer bir sorun vücut kokusudur. Vücut kokusu vücut yüzeyinde bulunan mikropların (bakterilerin) teri parçalamasına bağlı olarak meydana gelmektedir. Koku meydana getiren vücut bölgeleri öncelikle ayaklar, kıl köklerinin yoğun olduğu kasık ve koltuk altlarıdır. Her gün banyo yapılamadığı durumlarda koltuk altı önce sabunlu bir bezle, sonra su ile iyice silinmeli ve temizlenmelidir. Deri üzerine daha sonra bir deodorant veya ter önleyici uygulanabilir. Deodorantlar kokuyu sadece maskelerler. Bu nedenle temizlik aracı olarak değil, geçici bir uygulama olarak değerlendirilmelidirler. Giysilere sinen ter kokusu, beden temizliği yapılsa bile, aynı giysinin temizlenmeden tekrar kullanılması halinde kalıcı olur. Özellikle sık yıkanmayan kalın kazaklar kullanılırken bu nedenle özen gösterilmelidir. Vücudun terleme oranının artması kokunun da artması anlamına gelecektir. Ancak insan bir süre sonra kendi kokusuna duyarsızlaşır. Yoğun bedensel çalışma vücuttan çıkan ter miktarının artmasına neden olmaktadır. Bedensel etkinliği fazla olmadığı halde, bazı bireylerin ter bezi salgısı fazla olabilir. Bu durum ergenlik ve menapoz durumlarında özellikle ortaya çıkabilir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-77405778813359705522011-11-12T03:21:00.000-08:002011-11-12T03:23:35.151-08:00Sağlıklı Yaşam İçin Ne YapılmalıSağlıklı olmak, insan mutluluğunun öncelik taşıyan bir öğesidir. Sağlık genellikle kendiliğinden var olan bir durum olarak algılanır. Oysa sağlıklı olma uğrunda çaba gösterilmesi gerekir. Hatta bugünkü bilgilerimiz bize bu uğraşın daha doğum öncesi dönemde başlaması gerektiğini göstermektedir. Doğal olarak bu aşamada yapılması gerekenler, anne ve babalara düşmektedir. Olaya nesillerin sağlığı olarak bakıldığında, sağlığın ve sağlıksızlığın nesiller boyunca aktarılabileceği görülür. Anne ve babalar genetik özelliklerinin yanı sıra kendi sağlıklarına gösterdikleri özenle bebeklerine sağlık aktarabileceklerini bilmelidirler. <br /><br />Sağlıklı bir yaşam için alınması gereken önlemlerin pek çoğu günlük yaşamımızda uygulamamız gereken küçük ve kolay çabalardan oluşur. Nerede olursa olsun günlük yaşamı düzenleyen bazı temel kuralların bilinerek uygulanması, sağlığın korunmasını ve diğer bireylerle paylaştığımız yaşamı kolaylaştırır. Bu kurallardan en önemli bazıları temizlik, sağlıklı beslenme, bedensel ve zihinsel çalışma, düzenli yaşam, sigara, alkol, uyarıcı ve uyuşturucu maddelerden uzak durma, kazalardan korunma, sorunlarla başa çıkmada doğru ve uygun yöntemler kullanmadır. <br /><br />Çoğunlukla günlük çabalarda hedefin mutluluk olduğu varsayılır. Oysa altta yatan asıl neden güvenlik duygusudur. Çünkü hayatta kalmayı sağlayan en ilkel dürtü korkudur ve güvenlik duygusu korkunun yatıştırılmasıyla ortaya çıkar. Kendimizi güvende hissedebilmemizin ilk koşulu ise bilmektir. Ancak bildiğimiz şeyi, bildiğimiz kadarı ile kontrol edebiliriz. İkinci basamaksa bilginin eyleme dökülmesidir. Bilgimizi davranışımıza yansıtamıyorsak bu bilgi bizim için huzursuzluk kaynağı olmaktan öteye geçemez. Bir sonraki aşama ise paylaşarak çoğaltma, yandaş oluşturmadır. Bunun için bilgimize dayanan doğru bulduğumuz davranışı kurallaştırmaya çalışırız. Toplum içindeki pek çok kural bu yolla oluşmuştur. Zaman içinde altta yatan bilgi evrimleştikçe kurallar da değişecektir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-8297280836307477562011-11-11T13:58:00.000-08:002011-11-11T14:02:46.478-08:00Histerektomi( iki yumurtalığun alınması)Histerektomi ve Her İki Yumurtalığın Alınması: Menapoza yaklaşan kadınlarda tedavi edilemiyen adet problemlerini çözmek için rahim alınmasına histerektomi ismi verilmektedir.<br /><br />Her iki yumurtalığın alınması anlamına gelen bilatarel salpingooferektomi, gelecekte oluşabilecek yumurtalık kanseri riskini ortadan kaldırmak için ve uzun vadede ağrı yapabilecek nedbe dokusu oluşumunu engellemek için yapılır.<br /><br />ImageRahim.yumurtalık yolları-Fallop Tüpleri-,yumurtalıkların çıkarıldığı iki işlem bir ameliyatta yapılır.Vagina tepeden kapatılır, boyu değişmez. Operasyon genel yada epidural anestezi altında yapılır ve ortalama 1 saat kadar sürer.<br /><br />Image Ameliyat öncesi idrar torbasına sonda yerleştirilir ameliyatın bitmesinden sonra batına dren konarak küçük kanamaların dışarıya atılmas sağlanabilir. <br /><br />Image Ortalama hastahanede kalma süresi 3-5 gün kadardır. HRT tedavisine başlanabilir. Operasyon sonrası cinsel ilişkede bir sorun yaşanmaz..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-73478123309837892332011-11-11T04:38:00.000-08:002011-11-11T04:40:18.413-08:00Çocuklarda MikrosefaliMikrosefali yaş ve cinsiyete bağlı olarak değişen baş ve baş çevresi boyutlarının standartlardan küçük olması olarak tanımlanır. Mikrosefali bir hastalık olarak tanımlanmasından daha çok bir klinik bulgudur. Hatta bazen normal varyasyonun bir ucunu gösterebilir. Eskiden yaş, cinsiyet ve ırk ortalamasının iki standart sapmadan küçük olan ölçümlere mikrosefali denilmekteydi, ancak sağlıklı okul çocuklarının % 1.9'unun ortalamanın iki standart sapmanın altında baş çevresi sahibi olmaları ve normal zekalı bazı ailelerde dominant ya da resesif olarak mikrosefali ve kısa boy geçişi olması bu tanımı değiştirmiştir.<br /><br />Kafatasının küçük boyutu küçük beyine işaret eder. Ancak mental retardasyonun boyutunu beyin boyutu değil altta yatan yapısal patoloji belirler.<br /><br />Mikrosefali iki ana gruba ayrılır;<br />1. Birincil mikrosefali: Gebeliğin ilk yedi ayında olan anormal gelişimin sonucunda ortaya çıkan küçük beyini tanımlar.<br />2. ikincil mikrosefali: Gebeliğin son iki ayında ya da perinatal dönemde olan bir hasar sonucunda ortaya çıkan küçük beyini tanımlar.<br /><br />Baş Çevresinin Normal Gelişimi:<br />Doğumda ortalama 35 cm olan baş çevresi, ilk iki ay haftada 0.5 cm; iki ile altı ay arası ise haftada 0.25 cm büyür. ilk üç aydaki ortalama toplam kafa çevresi büyümesi 5 cm iken, bu ikinci üç ayda 4 cm ve üçüncü üç ayda 2 cm kadardır. Dokuz ay ile bir yaş arasında ise baş çevresi 1 cm kadar artacaktır.<br /><br />Birincil Mikrosefali<br />Birçok genetik ve çevresel etken sonucu oluşur.<br /><br />1. Genetik<br />2. Karyotip Bozuklukları<br />a. Down Sendromu (Trizomi 21)<br />b. Edward Sendromu (Trizomi 18)<br />c. Cri-du-chat Sendromu (Sp-)<br />d. Cornelia de Lange Sendromu<br />e. Rubinstein Taybi Sendromu<br />f. Smith Lemli Opitz Sendromu<br />3. Radyasyon İyonize radyasyon ile özellikle dördüncü ve yirminci gebelik haftaları arasında karşılaşmak mikrosefalide önemli bir etkendir. Ne kadar erken karşılaşılırsa beyin o kadar küçük, nörolojik anormalliğin sonuçları da o kadar kötü olacaktır.<br />4. Doğumsal Enfeksiyonlar<br />5. Kimyasal Ajanlar<br />a. İlaçlar<br />b. Metabolik<br /><br />İkincil Mikrosefali<br />Nedenleri<br />1. Menenjit ve ensefalit<br />2. Malnütrisyon(Beslenme yetersizliği)<br />3. Hipertermi(ilk 4-6 haftada olan belirgin yüksek ateş)<br />4. Hipoksik-iskemik ensefalopati.http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-69395153849328655902011-11-11T04:34:00.000-08:002011-11-11T04:35:23.603-08:00İştahsız çocuk karşısında neler yapılabilir?· Herşeyden önce çocuğa sofrada yemek yemesi için zor kullanılmamalıdır. Her çocuğun kendine özgü yemek yeme kapasitesi olduğundan çocuk daha fazlasını yiyemez. Çocuğun yemesi konusunda ısrarcı olunduğunda çocuk kendisine fazla gelen gıdayı çıkartılabilir.<br /><br />· Her çocuğun büyüme oranıyla ilgili olarak yemek yeme miktarı vardır. Örneğin, yıllar ilerledikçe başlangıçta alınan yiyecek miktarı azalabilir. Erinlik ve ergenlik döneminde ise iştah yeniden artabilir.<br /><br />· Yemek zamanından önce çocuğa verilen şekerlemeler, çikolatalar, cips vb abur cubur gıdalar da iştahı engelleyebilir. Ancak, çocuk acıktığında yemek zamanını beklemeden ona yemeğini vermek gerekir. Acıkan çocuğa ısrarla yemek zamanını bekletmek onun iştahının kaçmasına neden olabilir. Henüz yemeği hazır olmamış çocuğa, alması gereken gıdalardan bir miktar verilerek iştahının kaçmamasına yardımcı olunabilir.<br /><br />· Sofrada çocuğu olabildiğince kendi haline bırakmak ve kendisinin yemek yemesine olanak tanımak, evi kirletmemesi ve çeşitli kurallara uyması yönünde onu zorlamamak çocuğun yemek davranışına karşı daha olumlu tutum geliştirmesini kolaylaştırabilir. Bazen iştahsızlığın altında, çocuğun yemek yeme karşısında yaşadığı zorlamalar ve baskılar geliyor olabilir ve bu müdahaleler nedeniyle çocuk yeme isteğinden uzaklaşmış olabilir.<br /><br />· Çocuğun sofrada oyalanması ve yemeğini ağır yemesi karşısında tepki göstermemek en iyisidir. Bu arada çocukla konuşmak, hikayeler anlatmak, şakalar yapmak da onun yemek yemesini zevkli hale getirebilir.<br /><br />· Küçük çocukların istediği gıdaları ve onların gereksinimleri olan gıdaları bilerek tertiplenen yemek listeleri onları sağlıklı tutacaktır. Çocuğa değişik alternatifler sunmanın yanında alınması gereken gıdaları süsleyerek göze daha hoş hale getirmek, çeşitlendirmek onların istemedikleri gıdalara karşı da olumlu davranmalarına yardımcı olabilir. Amaç çocuğun çok yemek yemesi değil arzu edilen ve onun için gerekli olan gıdaların alınmasıdır.<br /><br />· Aile bireylerinin birbirleriyle olan ilişkilerinin de çocuğun iştahı üzerinde önemli etkisi vardır. Evde yaşanan gergin bir hava, tartışma ortamı çocukların iştahlarının kesilmesi için yeterli bir neden oluşturabilir. Yine bu bağlamda çocukların, çok sevdiği büyüklerinin üzüntülerinden de etkilendikleri ve iştahlarının kesildiği unutulmamalıdır. Bu nedenle yaşanan sıkıntı ve üzüntüleri çocuğa hissettirmemeye çalışmak önemlidir.<br /><br />· Bazen çocukluk kıskançlıkları da iştahı olumsuz olarak etkileyebilir. İştahsızlık sorununda bu durumun var olup olmadığı da dikkate alınmalıdır. Bazı çocuklar sürekli olarak dikkati üzerlerine çekmek istediklerinden iştahsızlık onlar için bir kazanç halini alabilir. Diğer yandan küçük bir kardeşin varlığı ve annenin onun beslenmesi ile ilgilenmesi de çocuğun yemek yemeye karşı tavır almasına ve yemeğinin anne tarafından verilmesini istemesine yol açabilir.<br /><br />· Anneleri ya da babaları tarafından dövülen ve sık azarlanıp eleştirilen çocuklarda da iştahsızlık görülebilir. Çocuk yemek yemeyerek büyüklerini cezalandırmak itiyor olabilir. Yemek yemediğinde anne ya da babasını üzüldüğünü gören çocuk bundan zevk alabilir ve kızdığında ebeveynlerini üzmek için bu yola başvurabilir.<br />· Yemek sırasında olumsuz, üzücü ve rahatsız edici olaylardan söz etmek, onların yaramazlıklarını ve hoşlanmadığınız yanlarını dile getirmek, eleştirmek, ayıplamak ya da suçlamak çocukların lokmalarını boğazlarına dizebilir. Yemek sırasında rahatsız edici durum ve konuşmalardan kaçınmak gerekmektedir.<br /><br />· Çocuğun tabağına yiyebileceği kadar yemek koymak, bazen de azar azar yemek koyarak tabaktaki yemeğin her bitişinde çocuğu takdir etmek onun yemek yeme davranışının pekişmesine yardımcı olabilir.<br /><br />· Çocukların iştahlı olmalarını sağlamada bir yol da onların açık havada zaman geçirmelerini sağlamaktır. Temiz hava ve dışarıda yapılan gezinti ya da oyun çocukların iştahını artırılmasına yardımcı olabilir.<br /><br />· Çocuğun süt içiyor olması ve süt ile doymuş olması nedeniyle yemek yemeye fazla istekli olmadığı durumlar iştahsızlıkla karıştırılmamalıdır. Bu durumda verilen süt miktarını biraz azaltmak sorunun çözümüne yardımcı olabilir.<br /><br />· Yemeklerin lezzetli ve iyi pişirilmiş olmalarına özen göstermenin yanında soğuk ve aşrı sıcak olmamalarına da dikkat etmek gerekir.<br /><br />· Yemek sırasında yemek yeme usul ve kurallarına ilişkin uzun konuşmalar yapmamak,ikazları müşfik ve sempatik bir biçimde yapmak çocuğun yemek yemeye karşı daha olumlu davranmasını sağlayabilir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-74612652908461044642011-11-11T04:32:00.000-08:002011-11-11T04:33:49.143-08:00Cocuklarda iştahsızlıkştah, bir yemeğin zevkle, neşeyle ve arzu edilerek yenmesidir. Lokmayı uzun süre ağzında çeviren, çiğnemek için zaman kazanmaya çalışan, tabağındaki yemeği bir türlü bitiremeyen bir çocuk karşısında önce aklımıza fiziksel bir rahatsızlığın var olup olmadığı gelmelidir. Örneğin; yüksek ateş, kulak ağrısı, boğaz ağrısı, nefes almayı güçleştiren nezle-grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonları gibi bir rahatsızlık çocuğun sofrada nazlanmasına neden olur. Böyle durumlarda doktor kontrolünden geçirilen çocuğa, önerilen biçimde yiyecek verirken çocuğun isteklerini de dikkate almak en uygun yoldur. Hastalık sırasında çocuğu yemek yemeye zorlamanın hiçbir yararı yoktur. İştahla ilgili olarak ebeveynlerin bilmeleri gereken en önemli şey çocukların bireysel farklılıklar gösterdikleridir. Bu nedenle de başka çocuklara bakarak, onların yemek yeme davranışı ile kendi çocuğunuzun yemek yemesini kıyaslamak, çocuğunuzun daha az yediğini düşünmenize neden olabilir.<br /><br />Neler Yapılabilir?<br /><br />Bazı çocukların iştahlı bazı çocukların iştahsız olmaları pek çok nedene bağlı olabilir. Çocuğu iştahlı ya da iştahsız yapan faktörlerin başında onların iç dünyalarında yaşadıkları büyük önem taşır. Çocuğun bilinçaltına yerleşmiş bir endişe, üzüntü, nefret veya kıskançlık gibi bir duygu onun iştahını kesebilir. Bu nedenle iştahsız bir çocuk için öncelikle organik bir rahatsızlığının olup olmadığı araştırılırken diğer yandan ruhsal çatışmalarının olup olmadığı, duygusal bir sorunun bulunup bulunmadığı da araştırılmalıdır. Bu arada çocukların iyi gıda alamadıkları için problemli olabileceklerinin yanısıra problemli oldukları için de iştahsız olabilecekleri düşünülmelidir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-8613443019210534102011-11-11T04:29:00.000-08:002011-11-11T04:31:18.872-08:00Çocuklarda KekemelikKekemelik ya da konuşurken takılma, daha genel olarak tanımlarsak konuşmanın akıcılığını bozan duraklama ya da takılmalar çocuğun büyüme ve gelişmesiyle birlikte ortaya çıkar. 3-5 yaşlar arasında beyin gelişimi hızlanmakta ve çocuk daha hızlı düşünmektedir. İletişim sırasında düşüncelerin aktarılmasına yarayan konuşmanın oluşturulduğu dil ve dudak gibi aktarma organları ise henüz bu hıza yetişememektedir. Böylesi durumlarda konuşmanın başlangıcında bazı sözcükleri bulmada zorluk, takılma, gereksiz duraklama ve nefes düzenleme ile ilgili güçlükler ortaya çıkmaktadır. Eğer sesin oluşumu ile ilgili beyin işlevlerinde ya da aktarma organlarında belirgin bir sorun yoksa akıcı konuşma bozukluğu olarak ele almaktayız.<br /><br />Belirtilen yaşlarda oldukça sık karşılaşılan bu durum zaman içinde, genellikle hiçbir yardım gerekmeden kendiliğinden düzelmektedir. Bu sorunun kalıcı olmasında çocuğun anne babasının ya da çevresindeki diğer kişilerin tutumları etkili olmaktadır. Çocuklarının konuşmasında bir bozulma ortaya çıkması anne babaları kaygılandırmakta, artık çocuğun çıkaracağı sözcüklere dikkat etmeye, hatta çocuğun bu sözcüklerini düzeltmeye başlamaktadırlar. Bu ise çocuğun konuşacaklarına dikkat etmesine ve takılmayacağı sözcükleri seçmesine neden olmakta, giderek daha az ve seçici konuşmasına yol açmaktadır. Özellikle heyecanlandığında, yabancılarla konuştuğunda ortaya çıkan bu takılmalar nedeniyle çocuk böylesi ortamlarda konuşmamayı tercih etmektedir.<br /><br />Burada anne babanın konuşmadaki düzensizliğin gelişme ile ilgili olduğunu bilmesi ve zaman içinde geçeceğine inanması gerekmektedir. Böylece çocuğun takılmalarına dikkat etmeyecek, onun konuşmasını destekleyecek, böylece konuşma bozukluğunun yerleşmesini önleyeceklerdir.<br /><br />Akıcı konuşma bozukluğu daha sonraki dönemlerde de sürüyorsa, çocuk için belirgin bir sıkıntıya neden oluyorsa uzman değerlendirme ve danışmanlığı yararlı olacaktır. Böyle bir değerlendirmede çocuğun konuşmasını bozan aşırı heyecanı ya da kaygısı varsa giderilmeye çalışılır. Konuşmanın akıcılığındaki bu bozukluğa karşın konuşması gerektiği belirtilerek, daha fazla konuşması ve kendini ifade etmesi desteklenir. Konuşmada ortaya çıkan bozukluğun değerlendirilmesi ve tedavisi için konuşma terapistleri ile birlikte çalışmakta ve oldukça iyi sonuçlar almaktayız..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-345471063257830672011-11-11T04:27:00.000-08:002011-11-11T04:28:32.662-08:00Prematüre bebeğin evde bakımında nelere dikkat edilmeli ?Prematüre bebeğin evde bakımında nelere dikkat edilmeli ?<br />Bu bebekler yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin hareketli, sesli, ışıklı ortamına alışkın olduklarından bir süre evlerini yadırgayabilir, huzursuz olabilirler. Ama kısa sürede evlerine alışırlar.<br />Kaldıkları oda sıcak olmalıdır. Giysileri de yaşadıkları ortama uygun olmalıdır.<br />Bu bebekler enfeksiyonlara çok yatkındırlar. Onun için odasına fazla ziyaretçi kabulü uygun değildir. Özellikle kış aylarında kalabalık, hele hele sigara içilen ortamlardan uzak tutulmalıdır. Çok kolaylıkla üst veya alt solunum yolu enfeksiyonu gelişebilir.<br />Bebeklerde ateş, beslenme azlığı, aktivitesinde azalma, çok sık dışkılama gibi normalden farklı bir durum gözlendiğinde hemen doktorunun aranması bilgi verilmesi uygun olur..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-23220538974271788882011-11-11T04:25:00.000-08:002011-11-11T04:26:55.771-08:00Prematüre bebeklerin aşıları ne zaman başlanır ?Prematüre doğan bebekler tıpkı zamanında doğan bebekler gibi iki aylık olunca aşılarına başlanmalı ve düzenli olarak yapılmalıdır.<br /><br />Prematüre doğan bebek akranlarının boy ve kilosuna ne zaman ulaşır ?<br />Birçok erken doğan bebek iki ya da üç yaşında boy ve kilo olarak yaşıtlarını yakalarlar. Bazıları ise daha yavaş büyür ve küçük yapılı erişkinler olarak kalırlar..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8528880606294679856.post-76510193523019533592011-11-11T04:23:00.000-08:002011-11-11T04:25:17.455-08:00Prematüre Bebekleri BeslemePrematüre bebek ne zaman beslenir ?<br />Prematüre bebekler bir takım sorunları nedeniyle ağız yoluyla veya sonda ile bir süre beslenemeyebilirler. Bu süre boyunca anne sütü salgısının devam etmesi için süt sağma pompalarından faydalanılabilir. Sağılan süt daha sonra verilmek üzere dondurularak saklanabilir. Sağılan anne sütü daha sonra bebeğin durumuna göre ağızdan veya burundan yerleştirilen bir sonda aracılığı ile bebeğe verilebilir.<br /><br />Prematüre bebek ne ile beslenmeli ?<br /> Prematüre bebekler için en uygun besin kendi annelerinin sütüdür. Prematüre doğum yapan annelerin sütleri zamanında doğum yapan annelerin sütlerine göre daha fazla protein içerir. Bebeklerin büyüme ve gelişmeleri yakından takip edilerek yeteri kadar beslenip beslenmediği anlaşılabilir. Bu bebeklerin kemik gelişimlerinin normal olması için D vitamini , kansızlık gelişmesini önlemek için de demir almaları gerekmektedir. D vitaminini yeteri kadar almazlarsa prematüre bebeklerde kolayca raşitizm gelişebilir..http://www.blogger.com/profile/17443748525834960594noreply@blogger.com0